Parkur
Ida Half Ultra parkuru Kaz Dağları’nda deniz seviyesinden fazla yükselmeden, bildik Ege coğrafyasında koşulan, 66 kilometrelik 2600+ metre tırmanış içeren bir rota. Yarış, aralık ayında yapıldığı için zemin yer yer yağış sebebiyle bozulmuş ve çamurlu olsa da yarışta teknik bir kısım yok. Geçen sene yarışmacıları zorlayan dere geçişiyse bu yıl yağışların az olması sebebiyle lafını etmeye değmeyecek kadar kolay.
Parkur içerdiği bol bol bozuk zemine rağmen oldukça koşulabilir. Ara ara dik çıkışları yarışmacıları yürümeye zorlasa da yokuşların çoğu az eğimli. Uzunluğuna göre yükseklik kazanımı da pek fazla değil. Bu yüzden Cappadocia Ultra Trail kadar olmasa da hızlı bir yarış denebilir.
Yukarıda görüldüğü gibi yarışta 5 tane CP var. Aslında bu listede gözükmeyen ekstra bir tane de CP2 ve CP3 arasında var.
Antrenmanlar ve Hazırlık
Cappadocia‘dan sonra Ida Ultra’ya kadar bir buçuk ay vardı. Bu sürede antrenman programımı pek değiştirmeden devam ettim. Bu arada uyguladığım programın Cappadocia öncesi antrenman programıyla üç farkı vardı. Birincisi 3x20dk tempo koşularımın hepsini koşulabilir patika parkurlarda yaptım, öncesinde çoğunluğunu düz yolda yapmıştım. İkincisi ise 5x4dk Vo2Max intervallerini, 7x3dk olarak güncelledim. Bunun sebebi ise şu videoda anlatıldığı gibi 2 dakikanın Vo2Max kapasitesine ulaşıp vücudu adaptasyon için gereken strese sokmak için yeterli olacağıydı. Yine de bu değerlerin kişiden kişiye değişebileceğini düşünerek garanti olması için hızlı koşu fazını 2 dakika yerinde 3 dakika olarak belirledim.
Bunların haricinde arada hazırlık yarışı olarak Tantalos Ultra 50K‘ya katıldım. Önceki yarışlarımda başta hızlı başlayıp arada yavaşlayarak recover ediyor, sonrasında da normal hızımda devam ediyordum. Bu yarışta ise sabit bir efor seviyesinde koşmayı denedim. Açıkçası hızımda ya da yarışın ileri safhalarında yorgunluğumda/yıpranmamda bir değişiklik hissetmedim. O yüzden fizyolojik anlamda biri diğerinden daha iyi diyemeyeceğim.
Cappadocia yarışından iki hafta sonra girdiğim bir kan testinde demir ve hemoglobin değerlerim sınırın biraz altında çıktı. Bu durumu şans eseri öğrendiğim için ne kadar zamandır demir eksikliğim olduğunu ve bunun performansıma etkisi olup olmadığını bilmiyorum. Beslenmeme dikkat ediyor olsam da bunun çok fazla kahve içiyor olmamla ilgisi olduğunu düşünüdüm. (Kafein demir emilimini azaltıyor). Sonrasında demir ağırlıklı besinler yemeye dikkat ederek demir eksikliğimi giderdiğimi sanıyorum. Tekrar test yaptırmadım ve kahveyi azaltmadım.
Hedefler
İlk ve ana hedefim yarışı yedi buçuk saatin altında bitirmekti. İkinci hedefimse eğer iyi hissedersem yedi saat altını zorlamaktı.
Strateji
Yarışın başlangıcındaki yokuşu hızlıca çıkıp sonra normal hızımda devam etme planım var. Önceki katıldığım yarışlardakine benzer bir plan ama bu sefer yüksek efor harcayacağım kısmı kısa tutacağım.
Yanıma sadece 500ml su alacağım. Hava güzel olduğu için daha fazlasına ihtiyacım olacağını sanmıyorum. Beslenme olarak da saatte 60gr karbonhidrat almayı planlıyorum.
Yarış
Yarış sabahı dinlenmiş olarak uyandım. 2 tane muz yedim, 2 bardak da kahve içtim. Start alanında ısındıktan sonra da 1 tane OnTheGo’nun elektrolitli jelinden tükettim.
Yarış karanlıkta başladı. Planladığım gibi başlangıçtaki yokuşu hızlıca tırmandım. Kafa feneriyle koşma tecrübem neredeyse hiç yoktu ama pek zorlanmadım. Bir tek kafa fenerimin pili biraz zayıfladığı için -yarış öncesinde kontrol edilmesi gerekenler- dikkatimi normalden fazla toplamam gerekti.
Yarış başlayalı bir saat bile olmadan hava aydınlanmaya başladı. Aydınlıkta 45 dakika daha koştuktan sonra 1 saat 28 dakikada Adatepe CP’ye ulaştım. Burada hızlıca suyumu yenileyip ağzıma limon dilimi attıktan sonra devam ettim.
Adatepe - Doyran arası rahat geçti. Geçen sene suları yükseldiğinden geçmek için büyük çaba harcadığım Mıhlı Çayı’nı bu sene neredeyse hissetmeden geçtim. 2 saat 58 dakikada Doyran’a ulaştım. Burada biraz kola içip, sularımı tazeleyerek devam ettim.
Doyran’dan sonra Altınoluk’un tepelerine doğru tırmanışa geçtim. Tam tepede, 36K’larla ayrıldığımız noktada sürpriz bir CP vardı. Buraya 3 saat 28 dakikada ulaşmışım. Buradan sonra Altınoluk Sanayiye doğru uzun bir iniş vardı. İnişe geçtiğimde daha yarışın yarısını geçmiş olmama rağmen sağ ayak bileğimde ağrılar başladı. Sanayiye kadar çok yavaş indim. Sanayi CP’de yine biraz kola içtim, sularımı yeniledim, fazla oyalanmadan yola koyuldum.
Sanayi CP’den sonra yine uzun bir tırmanış başladı. Orada farkettim ki bu yarışta istediğim kadar zorlayamıyorum. Önceki iki yarışıma (Cappadocia Ultra ve Tantalos Ultra) göre çok daha az eforla koşuyorum, nabzım daha düşük, daha çok acı çekiyorum. Belki sezonun son yarışı olduğundan belki önceki yarışlardan sonra iyi toparlayamadığım için belki de günümde olmadığım için. Yine de moralimi bozmadan yapabildiğim kadar devam ettim. Böyle böyle 5 saat 23 dakikada Dedepınar CP’ye ulaştım. Burada biraz kola içip, mandalina yiyip devam ettim.
Altı üstü 16km kaldığını düşününce kendimde biraz kuvvet buldum. Tabii bu noktadan sonra hızlanacağım yoktu ama daha iyi hissetmeye başladım diyelim. Adatepe’den beri yalnız koşuyordum, Çamlıbel CP’ye yaklaşırken ilk kez arkamdan bir yarışmacı gelip beni geçti. Normalde böyle durumlarda rekabet duygusuyla biraz hızlanırım ama sağ ayak bileğimin acısını o kadar çok hissediyordum ki daha fazla zorlamayı düşünemedim.
7 saat 7 dakika sonra 63. kilometredeki Çamlıbel CP’ye ulaştığımda pek durmadan geçerim diyordum ama yine de diğer CP’lerdeki kadar zaman harcadım. Soda içip mandalina yedim, tamamen bitmiş olan suyumu doldurdum. 3 kilometre kalmış olmasının verdiği güçle devam ettim.
Nihayet yaklaşık 20 dakika sonra 7 saat 26 dakikada yarışı bitirmiş oldum. Yarış hedefimi Sanayi CP’den beri düşünmemiştim hiç, ilk hedefimi tutturmuş olmak beni çok sevindirdi. 7 saat altını denemenin günü ise kesinlikle bugün değildi.
Yarış boyunca 9 WUP Orman Meyveli Jel, 3 OnTheGo Kafeinli Jel, 3 WUP Tuz Tableti ve 1 WUP Efervesan Elektrolit Tablet tüketmişim.
Son Notlar
- Yarış sırasında sağ ayak bileğime giren ağrının sebebini ta şubatta yaptığım bir antrenmanda burkmam olduğunu düşünüyorum. Böyle hasarlar tamamen iyileşmeyince kümülatif olarak kötüleşiyorlar. Yarış öncesinde Antalya Ultra’ya katılıp katılmama konusunda kararsızdım ama yarıştan sonra vücudumu biraz dinlendirmeye, bir süre sert antrenmanlar/koşular yapmamaya karar verdim. Kısacası sezonu kapamış oldum.
- Sağ ayak bileğim hariç vücudum hızlıca toparladı. Bir sonraki hafta düşük eforlu koşulara başladım. Vücudumun toparlanma hızı kesinlikle artmış. Üçer hafta arayla dört tane ultramaratona/uzun dağ yarışına katılmış olmanın bir getirisi olabilir. (Aynı zaman da sağ ayak bileğimin ağrısını da açıklar haha).